Sürdürülebilirlik, içinde bulunduğumuz zamanın ekonomik ve sosyal ihtiyaçlarını, ekosistem üzerinde olumsuz etki yaratmaksızın ve gelecek nesillerin olanaklarına zarar vermeden karşılamak olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramı ise ilk olarak 1972 yılında 113 ülkenin bir araya gelmesiyle kurulan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) ile ortaya çıkmıştır. Resmi olarak, 1987 yılında Birleşmiş Milletleri yayınladığı ‘Ortak Geleceğimiz’ raporunda karşımıza çıkmıştır. Bu raporda ekonomik kalkınmanın ve ekolojik çevrenin bir bütün olarak kabul edilmesi ve ekonomik gelişmenin aynı zamanda sürdürülebilir olması gerekliliği vurgulanmıştır. Dünya’da nüfusun hızla artması, sanayi devrimi sonrası gelişen teknolojinin etkisiyle, yenilenemeyen enerji kullanımı, sınırlı olan doğal kaynakların bilinçsiz bir şekilde kullanımı ve artan çevre kirliliği sürdürülebilirliğin ortaya çıkma gerekliliğini vurgulayan önemli unsurlar arasında yer almaktadır.
Sürdürülebilir kalkınma, gelecek kuşakların hak ve yararları gözetilerek, çevrenin ve doğal kaynakların bilinçli bir şekilde kullanılması, doğaya zarar vermeden ekonomik gelişmenin sağlanması olarak tanımlanmaktadır. Sürdürülebilir kalkınma kavramı, ekonomi ve çevreyle ilişkili olduğu kadar aynı zamanda gelir dağılımı, toplumun refah seviyesi, sağlık, yoksulluk, eğitim, cinsiyet, adalet, özgürlük, her alanda eşitlik gibi toplumsal konuları da ele alan genel bir kavramı ifade etmektedir.
Sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma çalışmaları ülkemizin küresel ölçekte rekabet avantajı kazanması ve Avrupa Birliği’ne katılım süreci açısından oldukça önemlidir. Türkiye’de üretim girdilerinin çevreye duyarlı olmaması, depolama ve nakliye süreçlerindeki olası çevre sorunları ile, kullanım süreçlerinde oluşan atıkların çevre sorunları yaratma olasılığı çevre koruma önlemlerinin yetersiz olduğunu göstermektedir. Eğitim, sağlık, ortalama yaşam süresi gibi göstergelerde Türkiye’nin ülke sıralamalarında geride olması, teknolojiden etkin bir şekilde yararlanılmaması, beşeri sermayeyi artırıcı çabaların sınırlı olması ülkemizde sürdürülebilirlik çalışmalarına verilen önemin artırılması ve yaygınlaştırılması gerekliliğini kanıtlamaktadır.
Sürdürülebilirlik uygulamaları sadece çevreye yardımcı olmakla kalmayıp, şirketler için daha iyi bir marka imajı, daha düşük maliyet ve daha yüksek verimlilik sağlamakta, bu avantajlar ihracatçı firmaları küresel rekabetin olduğu bir ortamda ön plana çıkarmaktadır. Günümüz bilgi çağında, toplumsal bilincin yükselmesiyle tüketici tercihleri değişmekte, firmaların bu sürece hızlı bir şekilde adapte olması gerekmektedir. Sürdürülebilirlik kavramı, yalnızca firma içi uygulamalarla sınırlı değil, tüm tedarik süreçlerini kapsamaktadır. Bu noktada, satın almacılar tarafından tercih edilir olma konusunda önem arz etmektedir.
Amaçları;
Sürdürülebilirlik kavramı ile temel olarak doğa dostu modellere dayanan ekonomik kalkınma, sosyal eşitliğin tesisi ve çevrenin korunması amaçlanmaktadır. Küresel toplumun özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısı itibariyle daha müreffeh toplumlar ve daha iyi yaşam standartları için ekonomik kalkınmaya öncelik vermesi çevreye verilen zararı artırmış, bu durum hızlı kaynak tüketimini ve artan oranda bir çevre kirliliği doğurmuştur. Yakın dönemde küresel toplum çevresel tahribatın artan etkilerini iyice fark etmiş ve gelecek nesillere yönelik derin bir sorumlulukla yeni, çevre dostu ve gelecek nesil bilinci yüksek kalkınma yaklaşımlarını içselleştirmiştir.
Genel olarak sürdürülebilirlik kavramı tüm ekonomik, sosyal ve çevresel ihtiyaçlar arasında bir denge gözetilmesini, doğal ve beşeri kaynakların gereksiz tüketiminden kaçınılması konusunda kitlelere bir farkındalık kazandırılmasını, ekonomik büyümenin, insani gelişmenin temeli olmaya devam etmesini ancak bunu temin ederken çevresel olarak daha az yıkıcı hale gelmesini ve bu hedef için yeni anlayışlar ve uygulamaların toplumlar, yerel, bölgesel unsurlar dahil olmak üzere tüm örgütsel yapılarda sistemleşmesini amaçlamaktadır. Sürdürülebilirlik günümüz dünyası için olduğu kadar gelecek nesiller için de geniş bir tabana yayılmış refahı tesis eden ekonomik, çevresel ve sosyal sorunları ortaklaşa ele alarak sağlıklı bir toplum geliştirmeyi hedef alan uzun vadeli, bütünleşik bir yaklaşıma işaret etmektedir.
Sürdürülebilirlik, toplumların temel istihdam, gıda, enerji ve su ihtiyaçlarının karşılandığı, sürdürülebilir bir nüfus seviyesi ile gelişmekte olan ülkelerin gelişmiş ülkelerle aynı kalitede büyümesine imkan veren bir modeli hedeflemektedir. Tüm dünya ülkelerinin küresel toplum ve gelecek nesiller için yüksek bir bilinç seviyesi ile hareket etmesini, insan yaşamına onurlu, sağlıklı, temiz ve güvenli bir çevrenin sürekliliğini, doğal ve beşeri kaynakların korunmasını, sosyal ilerleme seviyesi yüksek, eşitlik ve adalet vurgusuyla hareket eden sistemlerin oluşmasını amaçlamaktadır.
Gelişmekte olan bir ülke olarak Türkiye’de de Sürdürülebilirlik kavramı son dönemde önemini artırmış, uzun vadede küresel ekonomik sistemde belirleyici rolünü geliştirmeyi planlaması sebebiyle ülkemiz uluslararası birçok mutabakata imza atmıştır. Türkiye, Birleşmiş Milletler Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (UNCBD), Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (UNCCD), Montreal Protokol ve Kyoto Protokolü gibi sürdürülebilir kalkınma anlamında önemli sözleşmelerin tarafı olmuştur. Türkiye’nin gelişmekte olan bir ülke olarak bu sözleşmelerin tarafı olması bu kavrama verilen önemi net bir şekilde sunmaktadır. Gerek Avrupa Birliği ile müzakere süreçleri, gerekse ülkemizin küresel sistemdeki paydaşların çeşitlendirmesi Sürdürülebilirlik tartışmalarını oldukça anlamlı kılmaktadır. Bugün Türkiye’de Sürdürülebilirlik, devlet kaynaklarının kullanımında ekonomik, sosyal ve çevresel politikaların birlikte ele alınmasını sağlamakta ve özel sektörde de bu bilincin daha geniş kitlelere ulaşmasına öncülük etmektedir. Günümüz toplumlarında tüketicilerin sürdürülebilirlik yaklaşımıyla hareket etmesi, üretim safhalarını da daha çevre dostu bir noktaya kavuşturmakta ve iş dünyasının geleceği inşa edecek bir misyonla hareket etmesine zemin hazırlamaktadır.
İlkeleri;
Sürdürülebilirlik kavramı ile kurumların, sistemlerin ve paydaşların alacağı tüm çevresel tahribatı önleyecek tedbirlerin uluslararası mutabakata ve konsensusa dayandırılması gerekmektedir. Çevreyi korumaya yönelik ekonomi politikaları belirlenmeli ve şeffaf, adil, eşitlikçi bir ekonomik sistem teşvik edilmelidir. Yerel, ülke bazlı ve küresel işbirlikleri ile istikrarlı iş gücü istihdamı, tüm sektörleri kapsayıcı stratejilerle toplumsal eşitlik ve rekabetçi avantaj yaratılmalıdır. Tüm kalkınma planları uzun vadeli faydalara dayanan, sürdürülebilir bir büyüme sağlamalıdır. Karar alma süreçlerinde karar alıcıların çevre ve toplum sorumluluğu ile hareket etmesi, iyi yönetişim modeline uygun davranması gerekmektedir.
Kaynak kullanımını azaltmak ve maliyet verimsizliğini ortadan kaldırmak sürdürülebilir modellerin başlıca ilkeleridir. Satın alma süreçlerinde çevre dostu tedarikçilerle çalışmak, kurum içinde toplumun her kesiminden temsiliyet sağlamak, adil, sağlıklı ve güvenli bir çalışma düzeni oluşturmak, iş ve proje planlarını dünyamızın yararına hizmet ve yaklaşımlar ile belirlemek gerekmektedir.
Sürdürülebilir Bakış
Comments